SEN İSTANBUL OLSAYDIN KEŞKE

               Hayal

Çamlıca da bir ay gördüm; senindi

Birden o nazenin yüzüne indi

Gözlerinin yeşil denizlerinden

Gülümserdin; has bahçeye dönerdim

Bir zamanlar bulutlardaydı başım

Bir zamanlar sevdalı bir fenerdim

Sabah yalınayak kıyılarında

Avuçlardım doğuşunu güneşin

Akşamları gemilerden kovulur

Hayalini düşürürdüm izime

O sapsarı, günbatımında yanan

Saçlarınla sarılırdın yüzüme

 

Dünya bize zindan, dünya bize dar

İstanbul olsaydın, ben de gökyüzü

Öylece dursaydık sonsuza kadar

 

Ben hangi mimarım, bilseydin eğer

Bir lügat yanmazdı böyle ansızın

Eriyip akmazdı kanda cümleler

Dokun, âh süzülsün alevlerinden

Heceler kurusun dudaklarında

Harflerinde beni bekle ve ısın

Yedi saray kurdum yedi tepede

Her gün birisinde uyanmalısın

 1.   Saray

Karanlık akıyor Sarayburnu’ndan

İçinde şiirden bir mumdur zaman

Fitilinde duman duman ayrılık

Topkapı nasıl da incinmiş bundan

Kimindir bu Saray, bu Sultan kimdir

Diye haykırıyor Aya İrini

Ne bilsin, geçerek son nefesinden

Ölmüyor, bulanlar gönül pîrini

Yerebatan Sarnıcı’ndan semaya

Hû diye yükselen suyun sesinden

Her gece nağmeye dönüyor hayal

Al diyor, İstanbul mehtabındır, al

2.   Saray

Nakışları nerde Çinili Han’ın

Çemberlitaş hasta bir gezgin gibi

Kapalıçarşı’da başlayan yangın

Mısır Çarşısı’nda eski bir bahar

Darağacındayız daha dün gibi

Yine kırılıyor bizim aynalar

Genç Osman bakıyor cam kırığından

Surlar yıkılıyor hıçkırığından

Yerleş bu Saray’a kalmadan kışa

Kimimiz şehzade, kimimiz paşa

Yollarda bekliyor nice bendeniz

Yalnız sana meftun toprak ve deniz

 3.   Saray

Sinan mı bakıyor yoksa derinden

Süleymaniye’nin tut ellerinden

En içli duayı okusun taşlar

Öteye yolculuk kapıdan başlar

Bu saray bulunmaz Çin’de, Maçin’de

Sana bir külliye kurdum içinde

Kitaplardan oku ruhumu, heyhat

İksirde ölüm var, zehirde hayat

Gece masallarda açıyor çiçek

Rüya olanda mı,  nerdedir gerçek

Yiğitleri bir bir uyanır yarın

Beyazıt’ta şaha kalkan atların

4.   Saray

Bu Sarayın özü dünyaya değer

Gölgesi kaybolur havarilerin

Ertuğrul Gazi’nin kirpiklerinden

Damlayan su Fatih olurmuş meğer

Ürkek sahillere uzat elini

Bozdoğan Kemeri sarsın belini

Mekân kaybolurken görünsün ışık

Çözülsün yürekte kalan sarmaşık

Dal budak salıyor zulüm ve korku

Hüsrana gömüyor o hazin Şarkı

Yeter söndüğümüz ve yandığımız

Garbın ateşine aldandığımız

 5.   Saray

Zebun olmayacak artık cihangir

Bu Saray’a cümle kapısından gir

Yanına divit al, can mürekkebi

Bir de ben geleyim bir gölge gibi

Bırak da, kalbimde haykırıp yazsın

Beni divit kadar anlayamazsın

Ne haremağası, ne de cariye

Destanımı okur bir gün Kariye

O mel’un ihanet bilsin ki, vatan

Mahrem bir sevdadır, bizi ağlatan

Bir gün yeryüzünü sarar bu sızı

Piri Reis kıyar nikâhımızı

6.   Saray

Bu nasıl çığlıktır, bu nasıl bir âh

Minare tutuştu, yandı mihrimah

Yıllardır inleyen Edirnekapı

Bilmez ki, kimindir bu eşsiz yapı

Çatlamış, mucize bekleyen duvar

Harcında Usta’nın gözyaşları var

Tekfur Sarayı’nda sönen meş’ale

Ruhumla tutuşup gelseydi dile

O simsiyah ezberleri bozardı

Kıskanmanın tarihini yazardı

Lâkin nice Rüstem erse murada

Buluşamaz ay ve güneş dünyada

7.   Saray

Marmara’da kuşlar uçar kanatsız

Gönül süvarisi olur mu atsız

Lâle bahçeleri Leyla kokunca

Çeşmelerden âb-ı hayat akınca

Yiğitler çıkacak bin bir köşeden

Ordular kalkacak Bayrampaşa’dan

Haseki’ye ebabiller konacak

Avareler bunu rüya sanacak

Bir defa dinleyin ağalar, beyler

Bu şehrin surları size ne söyler:

Gül kokulu bir imandır İstanbul

En vefalı imtihandır İstanbul

Rüya

Çamlıca’da yollar gördüm, sararmış

Onlar da ben gibi seni ararmış

Hâlâ bir civanım on sekizinde

Merhem bulmalıyım aşkın izinde

Kendi yokluğumda var olmalıyım

Savrulmak nedendir, tutunmak niye

Ya Sultan asmalı beni bir göğe

Ya ben bir Sultana yâr olmalıyım

 

Ey derûn yurdunda büyüyen ırmak

Bileyim, nasıldır güneşe varmak

Erimek devlerin dert ocağında

Ve yeniden doğmak ölüm çağında

Gitmek zamanıdır öteye doğru

Çağrı bekliyorum, sade bir çağrı

Bir işaret, bir tebessüm, bir melek

Ne sen kaldın efkârımda, ne felek

 

Dünya bize zindan, dünya bize dar

İstanbul olsaydın, ben de bir seyyah

Elele yürürdük sonsuza kadar